Son Haberler

Güzel Bir Hikâye Edebiyatta Yeni Bir Soluktur

21302_450574718365712_662406159_n-300x225

Güzel Bir Hikâye Edebiyatta Yeni Bir Soluktur

21302_450574718365712_662406159_n

ESKADER’in Ağaç Kültür Merkezi ile birlikte gerçekleştirdiği Fatih Sohbetleri’nde konuşan Şenol Tombaş, “Hikâyenin gelecekte en çok okunan edebiyat türü olacağına inanıyorum.” dedi.

Mehlika Aydın (Sanatalemi.net)

Edebiyat Sanat ve Kültür Araştırmaları Derneği (ESKADER)’nin Ağaç Kültür Merkezi ile birlikte organize ettiği ve her hafta Cumartesi günü gerçekleşen Fatih Sohbetleri’nin 12’inci haftasında hikâyeci yazar Şenol Tombaş, hikâyeyi ve yeni çıkan kitabı Bu Bahar Sonbahar’ı anlattı. Uzun yıllardan bu yana kaleme aldığı hikâyelerini ilk kez kitaplaştıran Tombaş sohbetinde edebiyata dair klasiklerden yazı tekniklerine, yazarlardan kuramlara kadar birçok konu ile ilgili fikirlerini ve birikimini dinleyicilerle paylaşırken programı Sanatalemi Yazıişleri Müdürü ve yazar Elif Sönmezışık yönetti. Şenol Tombaş, toplantının sonunda kitabını dinleyiciler için imzaladı.

“HİKÂYE YAZMAYA MECBURDUM”

Şenol Tombaş’ın özgeçmişine dair bilgiler aktaran Elif Sönmezışık, Tombaş’ın ilk eseri olan Bu Bahar Sonbahar’ın on yıldan fazla bir zaman içinde kaleme aldıklarından 22 hikâyelik bir seçki olduğunu belirtti. Şenol Tombaş’ın geçmişte birçok yazı atölyesinde yazı çalışmalarını sürdürdüğüne dikkat çeken Sönmezışık, şu sıralar Elif dergisi çalışanı olmakla birlikte Bilge Kültür Sanat Yayınları’nda editörlük yaptığını da sözlerine ekleyerek “Neden hikâye?” sorusu ile sözü Tombaş’a bıraktı. “Bir tavanın içinde zıplayan mısırlar gibi sürekli bir yerlere ulaşmak istiyoruz. Tavaya yapışıp kalanlar da orada kalmaya mecbur olanlar ve yananlar… Bazı şeyleri yapmaya mecburuzdur. Benim hikâyede demirlemem de bu yüzdendir. Yazmaya mecbur olduğum için yazdım. Tutunabilmemi sağladı. Bir yazar yaşadığı bütün olayları dönüştürerek kaydeder. Cezaevine de düşse, âşık da olsa o durumlarla ilgili en güzel eserleri ortaya koyar. Durdurulamaz. Biraz da çileden ve sıkıntıdan beslenir. Olgunlaşması için gereklidir de. Diğer türlü bir taşla dibi bulunur ve kalıcı olmaz. Ben kendimi en iyi hikâyede ifade edebildiğimi fark ettim” diyerek sözlerine başlayan Şenol Tombaş, her ne kadar şiirle yazı dünyasına adım atmış olsa da çocukken Cin Ali hikâyeleri yazdığını, dolayısıyla hikâyeye duyduğu ilginin çocukluk döneminde başladığını belirtti.

“HİKÂYE CENNETTEN ÇIKMADIR”

Gogol’un “Palto” hikâyesindeki “palto” metaforunun hayatı dönüştürmeye en güzel ve öneli örneklerden biri olduğunu dile getiren Şenol Tombaş, “Gogol gibi yokluk içinde de kalsam hikâye yazmaya devam etmek konusunda kesin bir karar aldım. Sanat, edebiyat ve kültür işleri hayatınızı sürdürmenize yetmeyebilir. İdeolojik meseleleri de dert etmezseniz durum daha da zorlaşır. Ama bu seçim yazarın kendi emeğine ihanet etmesi demek olacağından sanat alanında kalmak daha doğru” diyen Tombaş, hikâyelerin ilk örneklerinin masal ve efsanelerden beslendiğini anlatarak her medeniyetin kahraman efsaneleri bulunduğunu belirtti. Mesnevînin edebiyat tarihimizde çok ilerlemiş olduğuna da dikkat çeken Tombaş, başta Kur’ân-ı Kerim olmak üzere kutsal metinlerin kıssa denilen hikâyeler barındırdığını sözlerine ekledi. “Bütün bunlar göz önünde bulunursa anlaşılır ki hikâye cennetten çıkmadır. Her insanın hayatı hikâyedir. Hikâye az sözle çok şey anlatabilen bir söz disiplinidir. Çok fazla hata kaldırmaz. Çünkü kumaş azdır elinizde” diyen Şenol Tombaş, Kur’ân’daki hikâyelerden de örnekler vererek hikâyenin nelere vasıta olabileceğini açıkladı.

ZAMANIN RÜYASI…

“Güzel bir hikâyenin edebiyatta yeni bir soluk olduğunu yazarlar ve yayınevleri yeni yeni fark etmeye başladı. Ömer Seyfettin’in hikâyelerinden döneminin toplum yapısını ve tarihî olaylarını anlıyoruz. Bu hikâyeler aynı zamanda o dönemin rüyalarıdır. Aynı zamanda bir uyanış gerçekleştirmiştir bu hikâyeler… Yahya Kemal’in şiirleri de geçmişin kötülendiği bir devrede gerçek geçmişi hatırlatmıştır. Bizde Tanzimat’a kadar ezilmişlik duygusu yoktur. Sonrasında ise bu durum arabesk kültürle laçkalaşmış halde sürdü gitti. Bu karamsarlığı en iyi vurgulayan yazarlardan biri de Oğuz Atay’dır. Korkuyu Beklerken’deki hikâyeler bunun en iyi örnekleridir.” diyen Şenol Tombaş, bizde geleneksel hikâyelerin genelde uzun metinler olduğunu vurgulayarak artık zamanın o kadar uzun hikâyeler okumaya fırsat bırakmadığını, bilhassa yakın gelecekte kısa hikâyelerin daha çok tercih edileceğini belirtti.

GELECEK KISA HİKÂYELERİN…

Toplumumuzda hâlâ uzun hikâyeler okumaya bir meyil olduğunu da dile getiren Tombaş, “Günümüz insanı bir yarışın içinde. Günün birinde kısa hikâyelerin romanın bile önüne geçeceği kanısındayım. Çünkü insanlar bu stresli yaşamda dikkat dağınıklığı başta olmak üzere birçok olumsuzluğa maruz kalıyor. Dolayısıyla bir metnin sonuna daha çabuk varmak isteyebilir. Soyut yazıları da okutamayacağınız gibi” diyen Şenol Tombaş, insanların kendilerini bulabildikleri hikâyeleri okumayı sevdiklerini ifade etti. Kısa hikâyede bir anda birçok şeyi bir arada sunma zorluğunun da bir yetenek olduğunu da belirten Şenol Tombaş, “Kısa hikâyeyi Avrupalılar modern edebiyatta kullanmışlardır. Yayınevleri tekrarlar üzerinden ticarî çalışmalara yol veriyor. Yakın zamanda toplumun da bu durumdan sıkılacağını düşünüyorum. Fark etmediğimiz bir şey bizim için yoktur. Bir yazar fark ettiklerini işleyerek okuyucunun da fark etmesini sağlar. Fark edilenden ötesini söylemek zorunda. Bunu yapamıyorsa, hem yazılanları hem de kendini tekrar ediyordur. İnsanın arka planında görülmezi keşfederek yeni bir şey söylemek zorunludur.” dedi.

NEREDEN BESLENMELİ? Hikâyede yazarın bir mesajı olması gerektiğini ancak bunun nasihat edercesine kendisini belli etmemesi gerektiğini belirten Şenol Tombaş, bu türe en iyi örneklerden birinin Sabahattin Âli’nin “Hasan Boğuldu” hikâyesi olduğunu belirtti. “Mesaj meyvenin içinde vitamin gibi olmalı.” diyen Tombaş, empozenin yanlış bir tutum olduğunu dile getirdi. Hikâyecinin asıl meselesinin insan olduğunu kaydeden Tombaş, “Üretimiş bir eser bütün insanlığındır. İnsan kendini gözlemleyerek ve analiz ederek farklı çağrışımlara ulaşabilir. Zamanla insanların normal gördüğünden orijinal bir bakış kazanma ise zamanla bir alışkanlığa dönüşüyor. Baktığınız her yerde bir derinlik arayışı bu. Yazarın da dili kendine has ve keşfin yorumu da kendine aittir. İnce ayrıntıları yakalamak, keşfetmek, üretmek bir yazarın işidir. Önce görebilen olmalı… Halkı tanımadan yazmak, yazarın sadece kendini ve kendisine yazması anlamına gelir. Okuyan insan metinde kendi karşılığını görebilmelidir.” dedi. Günümüz aydınının halktan kopuk olmasının toplumda parçalanmalara yol açtığını belirten Şenol Tombaş, halk ile iç içe olmanın zorunlu olduğunu dile getirdi. Halk edebiyatı konusunda çalışmaları bulunan Tombaş, edebiyatın ahlkın arasında yaşayan bir sanat olması gerektiğini savundu. Edebiyatın güzeli arayışının halktan aktarılan bir gelenek olduğunu da vurgulayan Tombaş, fertlerin de toplum geleneğini yaşatmasının edebiyattaki aktarımlarla mümkün olduğunu söyledi. İnsanın bir inanışla yola çıkmadığında tükenişe geçtiğini belirten Şenol Tombaş, hayat şartlarının edebiyatın öncelenmesine engel teşkil ettiğini, yazarlığın da toplumumuzda hâlâ meslek olmadığını kaydetti. Eğitim kurumlarında yazarlık eğitimi konusunda derslerin bulunması ve eğitim sahaları oluşturulması gerektiğini de belirten Tombaş, kitle iletişim araçları yüzünden insanların okumaktan vazgeçtiğine dikkat çekti.

 

http://bizimsemaver.com/guzel-bir-hikaye-edebiyatta-yeni-bir-soluktur/