Son Haberler

Hayat Hikâyeden Okunur

1001598_659166120771339_1507039432_n-300x225

Hayat Hikâyeden Okunur

    Röportaj :Lokman Sarı
                                         Hayat Hikâyeden Okunur

        Türk hikâyeciliğinin yeni yazarlarından Şenol Tombaş ’ın Bu Bahar Son Bahar adlı öykü kitabı çalışması son zamanlarda çok konuşulur oldu.  Ben de “kimdir bu Şenol Tombaş“ sorusuyla yola çıktım.  Yaptığım araştırmalara göre, biyografisi şöyle:1 Kasım 1975 tarihinde Ordu-Ünye’de doğdu.  Anadolu Üniversitesi Radyo ve Televizyon Programcılığı bölümünü bitirdi.  Anadolu Radyo’da Halk Edebiyatı programını hazırlayıp sundu.  Yazdığı hikâyeler Hurufat,Merhaba gibi pek çok edebiyat dergisinde yayınlandı.  Ordu Haber gazetesinde yazarlık ve editörlük yaptı. Yaklaşık on beş yılını, yazı atölyelerinde yazı türlerini inceleme ve teknik çalışmalarda bulunarak geçirdi.Hâlen, İlim Yayma Cemiyeti Eyüp Sultan şubesinde ve Turabibaba Kütübanesi’nde“Yazı Atölyesi” hocalığı yapmaktadır.Bilge Kültür Sanat Yayınevi’nde editörlük,bizimsemaver.com kültür ve sanat sitesinin de genel yayın yönetmenliğini yapmaktadır. Edindiğim bu bilgilerden sonra yazarımızı yakından tanımak istedim.  Bunun üzerine kendisi ile Eyüp’te buluşup edebi kişiliği hakkında konuştuk.

Hocam öncelikle bize kıymetli vaktinizi ayırıp röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz.

“Rica ederim.  Genç yazarlara katkıda bulunmak hayat felsefemi oluşturur.”

*  Yazmaya ne zaman başladınız?

“Yazmaya ilkokuldayken başladım.  O zaman küçük küçük notlar alırdım, A4 kâğıdını dörde bölüp ortasını iğneyle dikerdim.  Ufak ufak kitapçık şeklinde kitaplar oluştururdum.  Bu kitapçıkları yastığın altına koyar saklardım.  Zamanla ne yazık ki kayboldular.  Nerededirler bilmiyorum. (Gülüşmeler…) Açıkçası durmuş olsalardı benim için çok kıymetli olurlardı. “

*En çok hangi yazarları okursunuz? Kimlerden etkilenirsiniz? Hikâyelerinizde kimin etkileri oluyor?

“İlk edebiyat anlamında Sadi Şirazi’nin Bostan ve Gülistan adlı eseri beni çok etkiledi.  Eserin içindeki benzetmeler, kıssadan hisseler, eserin edebi yönü beni tesiri altında bıraktı. Şark edebiyatında Feridüddin Attar’ın Mantıku’t- Tayr’ı, Mevlana’nın Mesnevi’si üzerimde etki bıraktı. Daha sonra hikâyeye yöneldim.  Çünkü hikâye kültüründen gelen bir milletiz. Menkıbelerin edebiyatımızda önemli bir yeri var olduğu bilinmektedir.  Ömer Seyfettin, Sait Faik, Sabahattin Ali, Hasan Ali Toptaş, Cemil Kavukçu hikâye anlamında örnek aldığım ve sevdiğim yazarlardır. Modern hikâyenin kurucuları gösterilen Gogol, Poe, Maupassant dünya edebiyatında ise sevdiğim yazarlardır. Her ne kadar etkilensem de bu yazarlardan, daha sonra ben kendi içimdeki hamuru mayalamaya başladım. Taklitle bir yere kadar gidilebilir. Belli bir süre sonra kendi üslubunu buluyorsun. “ 

Hikâye konularınızı seçerken etkilendiğiniz yerler nelerdir? Hikâyelerinizin karakterlerini nasıl oluşturuyorsunuz? Bu karakterleri nerelerden seçiyorsunuz?

“Ben karakterlerimi sokakta gördüğüm zaman tanırım.  Onlar bana selam verir ben de onlara selam verip geçerim. Tanırız birbirimizi ama konuşmayız. Şöyle ki, kendi yaşanmışlığımdan, çocukluğumdan, daha sonra yaşamış olduğum hayatın içinde bende iz bırakan bir gerçekten yola çıkarım. Yazarlık biraz da empati kurmadır. Hayatın içerisinde, insanların arasında gördüğüm bazı olaylardan esinlenerek, o olayları kurgulayarak hikâyelerimi hazırlarım. Bir insan üzerinden bütün insanları konuşturmaya çalışırım. Kahramanlarım orijinaldir. Karakterlerimin hepsinin belirgin bir özelliği vardır. Toplumun içerisinde gölge gibi yaşayan, bir derdi olan insanlardır. “ 

*Gerçi bu soruya az önce değindik ama karakter oluşturmak için çok insan gerekli midir? Hikâyelerinizdeki karakterlere benzer insanlar tanıdınız mı?

“Hikâyelerimdeki karakterlerimi toplum içerisinde çok görüyorum.  Karakterlerimle belli bir bağım vardır.  Baktığım zaman ben onları tanırım onlar da beni tanır selamlaşırız.  Gerçek ya da sanal ben bunları hayatın içerisinde yaşıyorum.  Tabiri caizse hayvan doyduğu zaman ot seçmeye başlar.  Edebiyatta derinleşen insanlar toplumdan ayrılan özel karakterleri, tiplemeleri seçmeye başlar.  Onların hikâyesi için uygun birer karakter olduğunu gözlemler.  Bu insandan hikâye kahramanı olur diye onu hemen fark eder. “ 

*Günümüz Türk hikâyeciliği hakkında ne düşünüyorsunuz?

“Bugünkü Türk hikâyeciliği içe dönük bir hikâyeciliktir.  Cumhuriyetin başlarındaki Sait Faik, Sabahattin Ali tarzını yakalamamız gerekiyor. Hikâyeye yeniden saygınlık kazandırıp sevdirmeliyiz. Zaten Bu Bahar Sonbahar adlı kitabımda, ‘Hayat hikâyeden okunur!’ diye bir sloganım vardır.  Hikâyede bu kaliteyi yakalamak gerektiğini düşünüyorum.  İç buhranlardan, iç kasvetlerden, soyuttan biraz daha kurtulup somuta doğru bir denge sağlamalıyız. Hayatın içinde karşılığı olan yazılara yönelmeliyiz.  Edebiyatı göklerden halkın arasına indirmeliyiz. “ 

*Bazı yazarlarımız edebiyata inanmadıklarını söylüyorlar.  Siz yaptığınız işe inanıyor musunuz?

“İnanmadan namaz kılınmayacağı gibi sevmeden evlenilmeyeceği gibi inanmadan edebiyat yapılacağına inanmıyorum.  İnanmadığımız zaman samimi olamayız.  Samimi olmadığımız işte başarılı olmamız mümkün değil.”  

O zaman şöyle sorayım niçin yazıyorsunuz?

“Çünkü yazmaya mecburum.  Yazmadan yaşayamıyorum.  Bunu bende hastalık veya bağımlılık gibi düşünebiliriz.  Yazmadığım zaman kendimi rahatsız hissediyorum.  Meşhurdur, Sait Faik bir ara yazmamaya karar veriyor.  Sonra bakıyor ki, olacak gibi değil; tutamıyor kendini. Kalemin ucunu öpüp yazmaya devam ediyor.’Yazmasam çıldıracaktım!’diye de söyleniyor. Gerçekten bir hastalık derecesinde-samimi bir şekilde-odaklanmadan iyi bir eser ortaya çıkması söz konusu olmuyor.”

Bu Bahar Sonbahar adlı bir hikâye kitabı yayımladınız.  Bu kitaptan para kazanabildiniz mi? Daha doğrusu yazarlıktan para kazanabiliyor musunuz?

“Zaten edebiyat para için yapılacak bir iş değil. Ancak yazarın hayatını idame ettirebilmesi için para kazanabilmesi gerekir.  Bu anlamda gerçekten direniyoruz. Yeri geldiğinde Hint fakiri gibi yaşıyoruz. Yeri geldiğinde makarna yiyoruz, ama hiçbir zorluk üretmemize engel olamaz. Hayat kaybederse edebiyat kazanır. Ben ibadet aşkıyla işimi yaptığım için mutluyum. Türkiye’deki en büyük boşluk kültür, sanat, edebiyat alanında düşünen insanların az yetişmesidir. Ya da edebiyatı dert edinen insanın azlığı, çünkü çoğu insan yazarlığı basite indirgeyip hobi olarak görüyor. Veyahut ek iş olarak görüyor. Oysa yazarlık değil bir ömür, gece-gündüz çalışmak ve nice uzun yıllar ister bizden. O yüzden herkes ancak bir parçasını söyleyebilir. Oda fedakârlık yapıyorsa-çok çalışıyorsa-çünkü kimsenin ömrü yetmez bir o kadar söyleneceklere. Bunu insanlara bir parça anlatabilirsem ne mutlu bana. Edebiyatı para değil, ibadet aşkıyla yapıyorum. Çünkü buna mecburum, başka hiçbir işte tutunamadım. Edebiyat hep ağır bastı…” 

*Bu hikâyeleriniz senaryolaştırılsa, filmi çekilse ne hissederdiniz?

“Mutlu olurdum. Hikâyelerimi görsel olarak izleyebilmek benim için mutluluk kaynağı olurdu. Bu anlamda bizim değerlerimizi, bizim insanlarımızı anlatan yazarlar ya da senaristler olmalıdır. Yönetmenlerimizin bu konuda daha çok çalışması gerektiğini düşünüyorum. Biraz daha kendimize yönelmemiz gerekiyor. Çünkü cevherin büyük bir kısmı kendimizde…” 

*Bir hikâyenin başarılı olabilmesi için olmazsa olmaz koşulları sizin için nelerdir?

“Öncelikle insanı sarsmalıdır. Yani sağlam bir tokat yemiş gibi insanda bir iz bırakmalıdır.  Düşündürmeli ve yeni ufuklar açmalıdır. Yazarın görevi özel olarak insandır.” 

*Yazarlık öğrenilebilecek bir şey midir? Eğer öyleyse siz nasıl öğrendiniz?

“Yazarlık güzel sanatlar gibi öğrenilebilir. Bir futbolcu ne kadar yetenekli de olsa çalışmadığı zaman o maçta başarılı olamaz. Basketbol oynayan bir insan ya uzun boylu olmalı ya da çok çalışmalıdır. Bu işin yüzde doksanı terdir. Yeteneğin üzerine gidilmediği zaman körelir. Yazarlık bana Allah tarafından bahşedildi, yazarlık doğuştandır gibi gereğinden fazla anlamlar yüklemek kibre varan bir husustur. Maalesef çoğu yazarda böyle böbürlenmeler görmekteyiz. Bunun anlamsız olduğunu düşünüyorum. İnsan için çalıştığının karşılığı vardır. Çalışarak insan istediğini elde edebilir. “

Yazmak için kendinizi şartlandırıyor musunuz? Günde şu kadar saat yazmalıyım gibi… Yoksa ilham geldikten sonra mı yazıyorsunuz?

“Açıkçası şartlandırmıyorum. Ruhumu dinler ruhuma göre hareket ederim. Hissetmeden yazmam, hissettikçe yazarım. Bazen ayda iki tane öykü yazarım, bazen aylarca yazamam. Hissetmediğim zaman samimi olmayacağım için o yazıyı yazmam. Bazen bir konuyu yakalarım, zihnimde aylarca demlerim. Günü geldiğinde o benim kalemimden damlar, ben de onu kâğıda geçiririm.” 

Yazarken çektiğiniz sıkıntılar nelerdir?

“Doğum sancısı gibi sıkıntı çekiyorum. Yazılarımı bir an önce bitirmek istiyorum. Bitirdikten sonra ‘oh be!’ diyebilmenin, hele de güzel bir eser ortaya çıkmışsa bunun tarif edilemeyecek kadar mutluluğu vardır.” 

*Yazarken belirli bir teknik gözetiyor musunuz?

“Teknik önemlidir. ‘Çünkü ne yazacaksın ve nasıl anlatacaksın?’ öncelikle bunu bilmen lazım. Örneğin bilinçaltı tekniği ile yazacaksam, konunun uygunluğuna bakarım ve ana temaya en uygun anlatma tekniğiyle yazarım. Tekniği bilmek insanı daha kestirme yollardan sonuca ulaştırır. Tekniği bilmeyen yazıyı mantığa oturtana kadar çok zaman kaybeder. Önce kuralları öğreneceksin sonra tüm kuralları dağıtacaksın. İşin özü budur. “

*Kendi kitaplarını yayımlatmak isteyen biz okuyucularınıza örnek olmak için kitabınızı yayımlatma maceranızı anlatır mısınız?

1476371_659166010771350_1085783942_n“Çok uğraştım. Türkiye’de çoğu yayınevi kendini tekrar edip duruyor. Gençlere ya da tanınmamış yazarlara olanak sağlamıyorlar. Edebiyat kaygısından ziyade ticari kaygı ön planda… Sabrettim, mücadele ettim, zor da olsa nihayete vardım.  İlk kitap çok önemlidir. Kitap çıkarmış olmak için de kitap çıkarmadım. Öykü kitabımı yirmi senelik bir birikimin akabinde gelen bir eserdir. İki üç aya kadar yeni kitabım çıkacak inşallah. Genç yazarlara acele etmemelerini tavsiye ederim. Belirli bir birikimden sonra olgunluk evresine ulaştıklarında yayımlatmaları taraftarıyım.”

*  Genç yazarlara hikâyecilik anlamında tavsiyeleriniz var mıdır?

“Öncelikle biz kime yazıyoruz, bizim toplumumuzun sosyal ve psikolojik yapısı nedir? Kendi kültürümüzü, coğrafyamızı, edebiyatımızı çok iyi bilmemiz gerekir.  Ondan sonra Batı’yı bilmeliyiz.  Akabinde kendi sesimizi bulup orijinal olmaya çalışmalıyız.  İnsanın kendisi olması başkası olmasından daha kolaydır. Kendisi olan insan daha başarılıdır. “

*Son olarak yeni kitabınız ne zaman çıkacak?

“Editörlüğünü yaptığım Bilge Kültür-Sanat Yayınevi’nden yılbaşında çıkacak. “

       Öyle görünüyor ki yazarımız Şenol Tombaş hikâyecilik dünyamızda yeni bir çığır açacak.  Yapmış olduğu çalışmalar edebiyat sahasında kalıcılığı yakalayacağını gösteriyor.  Emekleyerek çıktığı bu yolu maraton koşucusu olarak devam ettireceğini düşünüyorum. 

Not: Bu röportaj Özgür Roman’da yayımlanan Hakan Günday ile Röportaj’daki sorulardan etkilenerek hazırlanmıştır.

Lokman Sarı

http://bizimsemaver.com/hayat-hikayeden-okunur/